8 Ekim 2012 Pazartesi

Çankırı Tarihi


Çankırı Tarihi

ÇANKIRI ADININ KAYNAĞI
Çankırı’ya MÖ. Ankara ve çevrecinde oturan ve bir aralık burasını merkez yapan Galatlar zamanında "Gangrea" adını verilmiştir Bu isim bu güne kadar insanların dilinde değişikliğe uğrayarak gelmiştir. Önceleri "Cancari", daha sonra Garacalla paracı üzerinde "Gangaris” diye kullanılan Çankırı adını temsil eden bu kelimenin Paflagonya dilinde: "Keçili Bol Ülke" olarak geçtiğini, bu adın tiftik keçisinin yetiştirilmesine uygun oluşu ve keçilerin otlamasına elverişli bitki örtüsüne sahip bulunuşu sebebiyle, adı geçen toplumun çobanları tarafından bu adın verildiği ileri sürülmekledir, Fakat İslami Ansiklopedisi’nde ve Hacı Şeyhoğlu Hasan Efendinin eserlerinde "Ganpara" ve "Gangra" adları ile geçtiği bilinmektedir. Bazı kaynaklar. Romalılar devrinde bu adın verildiğini iddia etmekle ve yine bu dönemde "Ganpara" olarak söylendiği görülmekledir. Bazı batılı kaynaklarda "Can cara" ve "Han Cara” olarak geçmektedir. Roma imparatoru Septimus Severius’un adına basılan paralarda Çankırı'ya; “Tanrılar Ocağı" adı verilmiştir. Roma dilinde Çankırı, "Gangra" ve “Germanikapolis" diye adlandırıldığı bilinmekledir. Kalesinin sağlamlığı ile anıldığı bir dönemde, Selçuklular zamanında Emir Karatekin tarafından fethedilmesiyle "Kangırı" adını alan şehrin ismi. Osmanlı imparatorluğu döneminde "Kangırı", "Gangra". "Kengeri". "Kangri" olarak geçmektedir.Halk arasında bugün dahi Çangırı" biçiminde söylenmekte ve Cumhuriyetin ilk yıllarında "Kangri" şeklinin Çankırı şeklinde kabulü o zamanki Çankırı mebuslarından Ahmet Talat, Mehmet Rıfat ve Yusuf Ziya beylerin, 9 Nisan 1925 tarihinde TBMM ne verdikleri bir takrir üzerine, Hükümetçe yapılmıştır.

EFSANELERDE ÇANKIRI
Koma devri, Deniz Tanrısı olan Poseidon’un oğlu Nikostratos’un, Paflagonya dağlarında çobanlık yatırken, bu yöreyi beğenerek yerleştiği ve o sırada doğurmuş olan keçisine koymuş olduğu adı aynı zamanda bu şehre verdiği belirtilmektedir. Bir efsaneye göre, bölgede Bizans artığı çok kilise varmış. Çan sesleri tüm yaylaya yayılır, ta uzaklardan duyurulmuş. Diğer yandan Çankırı adı üzerine halkın da söyledikleri var. Şehir halkı daha çok ticaretle uğraşıp develerle mal taşıyarak kervan düzerlermiş. Çankırı ve çevresinde, dağ, taş, ova, bayır, deve çanlarıyla çın çın inlermiş. Bu yüzden şehre “Çankırı" demişler.

TARİH ÖNCESİ ÇANKIRI
Bugüne kadar yaygın bir şekilde ilmi ve arkeolojik kazıların yapılmamasına rağmen, çevrede bulunan höyük ve kümülüslerdeki satıh buluntuları Çankırı'da Neolitik Devirden (MÖ. 7 000- 5 000) bu yana kesintisiz bir iskanın varlığını ortaya koymaktadır. Çankırı'nın, yazılı kaynaklar Öncesi hakkında bilgimiz, olmamak la beraber, ilk halkının Hatti, Luvi Arzavalılar olduğu sanılmakladır.

ORTA ÇAĞ DÖNEMİNE KADAR ÇANKIRI
MÖ.3 yüzyıllarında. Tunç Devri sonlarında, Asur ticaret kolonilerinde, Kültepe tabletleri Hatuşaş ve Kaniş gibi şehirlerin adlarına yer verdiğine göre; bu dönemde Çankırı'yı da içine alan Proto (Ön-İlk) Hititlerle temasının var olduğu ve Çankırı tarihinin çok eskilere dayandığı anlaşılmaktadır. Özellikle Eski Tunç Devri'ne (MÖ. 3000-2000) ait yerleşimlere bütün bölgede rastlanıldığı gibi, Kızılırmak çevresi ile bu akar suya karışan önemli akarsu boylarında, pek çok, Hitit iskanı yer almaktadır. Ilgaz İlçesi'ne bağlı Salman Höyükte yapılan kazılar, İnandık Köyünden çıkarılan eserler, Hitit Devleti'nin eski krallık dönemi hakkında önemli bilgiler vermektedir. MÖ. 1900 yıllarında Nesaş Beyi olarak geçen Anittaş'ın, Hattuş merkez olmak üzere kurduğu Hitit Devleti sınırları içinde Çankırı'nın da yer alması gerekir. Zira Ilgaz,Tosya ve Çerkeş çevresinde yapılan kazılar sonunda ortaya çıkan çanak ve çömleklerin toprağının, ormanlık bir arazinin toprağı olduğunu gösterdiği gibi kırmızı-gri, beyaz boyalı çömleklerin de eski krallık dönemi eserleri olduğunu ispatlamaktadır.I. Murşil Devri ile ilgili tabletlerde. Tilura Şehri'nden bahsedilmektedir. Bu şehrin, bilim adamları tarafından Çankırı'nın kazası olan Kurşunlu yöresi, olduğu belirtilmektedir. Çankırı'nın güneyindeki höyükten çıkan tapınak ile İnandıkta dini bir ayini gösteren vazo; Hitit eski krallık dönemi buluntularıdır. MÖ.13.asırda, 3.Hattuşil (Kadeş Andlaşmasını imzalayan) döneminde, Hitit sınırlanılın kuzeyinde oturan Kaşkatılarla, Tiliura'da (Kurşunlu yöresi), bir antlaşma yapıldığını belirten bir tablet, Boğazköy'de bulunmuştur. Antlaşmaya göre; Kaskatıların Devrez Çay'ını geçmeleri yasaklanmıştır. Hatta Askeri veya sivil Kaşkalılar'ın bu şehre girmesinin suç kabul edilip cezalandırılacağı, sınırda yerleşmiş olan çiftçi ve çobanların. Kaskatılarla bir antlaşma yapması halinde, cezalandırılacakları da antlaşmada yer almaktaydı. MÖ.1200 yıllarında Balkanlar'dan geldiği talimin edilen Frigyalılar ile Yunanistan'a gelip, yerli halk olan Akalan Anadolu'ya süren Dorlar (Ki, Deniz Kavimleri adı ite anılmaktadır)'ın baskısı sonucunda, Frigya ve Akaların saldırıları sonucunda, Hititlerin eski krallığına son verildiği gibi, Çankırı ili de bir süre Frigyalıların hakimiyetine girdi. Bu dönemlerde Paflagonya (Paphlagonia) adı ile geçen Çankırı'yı da içine alan Karadeniz Bölgesi'ne, Kaşkaların Hititlerle birlikte doğuya doğru çekilmesi üzerine Akalar, Amazonlar gibi çeşitli kavimler geldiler. Birbiri arkasından gelen bu küçük topluluklardan bir tanesi de Paphlagonialar'dır. Heradot, Paphlagonialar hakkında yazdığı tarihte, çobanlıkla uğraştıklarını ve Perslere vergi ile bağlı satraplıklardan (illerden) biri olduğunu kaydetmektedir. Kısmen bağımsız olarak hayatlarını devam ettiren Paphlagonia yöresi halkının yaşadığı bölge MÖ.7. yüzyıl ortalarına kadar, Trakya'dan gelen Bitinyalılar ile Kafkasya'dan gelen Kimmerler'in istilalarına karşı koyamamışlardır. MÖ. 6. yüzyıl ortalarına kadar bir asır hüküm süren Kimmerler'i kovan Lidyalıların hakimiyetine boyun eğmişlerdir. MÖ. 6. asrın sonlarında da Lidyalıların hakimiyetine son veren, Pars Kralı Kiros (Krus). Çankırı ilini ele geçirmiştir. Paphlagonia halkı, Persler'in yanında yer alarak Yunanlılara karşı, Pers Savaşları'na katkıda bulunmuşlardır. MÖ. 2. asır sonlarında, Milridates tarafından Ilgaz çevresinde merkez Sinop olmak üzere Pontus Krallığı kurulmuştur. Çankırı'nın bir yerleşim merkezi oluşu bu dönemdedir ve Makedonya Krallığına, yani Büyük İskender'e bağlanmıştır. Galatların hakimiyeti, Büyük İskender'in kurduğu imparatorluk parçalandıktan sonra, Selevki (Selevkos)lere bağlı olarak devam etti. Selevkiler, Pontus Krallığı, Bitinya ve Bergama Krallıklarının mücadelelerine sahahne olan Çankırı, MÖ. I. asırda Romalıların eyaleti oldu. Roma İmparatora Sezamı öldürülmesinde rol oynayan Galatya Kralı Deitaros döneminde. Çankırı Kalesi ve şehrin onarıldığı sanılmaktadır.MS. 395'te Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldığında Çankırı'da Doğu Roma İmparatorluğu'na bağlandı. Bizans idaresi altında Paphlagonia; Pontus veya Plaimcncs Teması olarak geçer. Gerek Roma impara torluğu parçalanmadan ve gerekse parçalandıktan sonra, Hristiyanlığın dini merkezlerinden biri olduğu gibi, Ankara ile yol bağlantısı sebebiyle önemli bir ticaret merkezi de olmuştur.Bizans döneminde, Çankırı Kalesi, eski kale kalıntıları üzerine yeniden inşa edilmiştir. Bu gün harabe bir durumda olan kaledeki tüneller, kaya mezarları, Bizans mimarisi özelliği taşımaktadır. Bizans döneminde Çankırı yöresi. İranlı Sasaniler'in bir kaç kere hücumlarına maruz kalmıştır. Sasani Devleti'ni yıkan Araplar (Emeviler) 711, 727 ve 731 yıllarında saldırılar düzenlemişlerse de Çankırı kalesinin sağlam bir yapıda oluşu fethi engellemiştir. 1071 Malazgirt Savaşı ile aralanan Anadolu kapılarından yurt edinilmek üzere giren Türkler, birkaç koldan saldırıya geçmişlerdir, 1075'le İznik'i alarak. Anadolu Selçuklu Devleti'nin temellerini atan Süleyman Şah'a bağlı kuvvetlerden Melik Danişmend Ahmet Gazi'nin emiri olan Karatekin (Karategin- Karatigin). Çankırı'nın fethini gerçekleştirdi. Artuk Bey ile Ahmet Gazi'nin yakın arkadaşı olan Emir Karatekin 1074 tarihinde Çankırı'yı fethetti. Süleyman Şah'a bağlı olarak 1085'te Sinop'u alarak beylik sınırlarını genişletti. Hatla bir ara. Melik Şah'a karşı bağımsız bir hükümdar gibi hareket eden, Anadolu Fatihi Süleyman Şah'a yardım etmiş ve 1078'de, Büyük Selçuklu Hükümdarı Melik Şalı'm, Anadolu beylerini cezalandırmak için gönderdiği Emir Porsuk'un yenilenmesine yardımcı olmuştur. Hatla 1091'de Emir Bozan yönetimindeki kuvvetlere karşı da Süleyman Şah'ın yanında yer almıştır. Sinop'u terk ederek Çankırı'ya çekilen Emir Kıratekin'inin, ne zaman öldüğü hakkında kesin bir bilgimiz bulunmamaktadır. Çankırı Kalesi'nde bulunan Karatekin'in Türbesi, Çankırı halkının daimi ziyaret etliği önemli tarihi yerlerden biridir.Çankırı, 1099 tarihine kadar Türklerin elinde kalmıştır. Anadolu Selçuklu hükümdarı I.Kılıç Arslan ile birlikte Danişmendli Beyliği idarecisi Emir Gazi Gümüştegin'in. Antakya Haçlı Kontu Bohemond'u esir alması üzerine, 1101 tarihinde yeni bir ordu ile saldırıya geçen Haçlı kuvvetleri, Ankara ve Çankırı'ya saldırdılar. Raymond de Toulouse'nin idaresindeki kuvvetler, Çankırı'nın mükemmel müdafaası karşısında Kastamonu'ya yönelmek zorunda kaldılar. Fakat bu arada arka arkaya Bizansın saldırılarına karşı koyamayarak,1106 tarihine kadar Bizans yönetimine girdi. Danişmend Emiri Gazi Gümüştegin tarafından geri alındı ve Türklerin oldu.I.Haçlı Seferi, Anadolu'yu oldukça yıpratmasına rağmen Danişmendoğullan Beyliği bu seferlerden Anadolu Selçuklu Devleti kadar zarar görmemişti. Bu yüzden Anadolu Selçukluları ile Danişmendlilerin mücadeleleri Bizansın işine yaradı. 1132'de Bizans hakimiyetine tekrar girdi. Fakat bir sene sonra 1133 ’te Emir Gazi Gümüş Tegin tarafından tekrar geri alındı. Gümüş Tegin'in ölümü ile Danişmenli Beyliğinde oğullar arasında mücadele başladı. Bir yandan da Anadolu Selçuklu Hükümdarı Sultan Mesutla bu mücadele devam etti. Bizans imparatoru Çankırı önlerine gelerek karışıklıktan yararlanmak isledi. Bu durum karşısında Mesud ile Danişmemdli tahtına sahipMuhammed birleşerek Komnennos'u geri çekilmeye mecbur ettiler. Takviye edilmiş kuvvetlerle 1135'te yeniden saldırıya geçen Bizans imparatoru, Çankırı Kalesini kuşattı ve Türkler, üstün düşman güçleri karşısında kaleyi teslim etmek zorunda kaldılar. Fakat Bizans İmparatoru çekildikten sonra kaleyi geri aldılar. l.Mesud'un oğlu 2.Kılıç Arslan hükümdar olmakla beraber, kendisi ne bağlı olmak üzere diğer oğlu Şahinşah'a Ankara, Çankırı ve Kastamonu yörelerini vererek yönetime bir süre devam edildi. Fakat l .Mesud'un ölümü sonrası kardeşler arasında taht kavgalarının olduğu bir dönem başladı. Şahin Şah kardeşi 2.Kılıç Arslan'a karşı Çankırı'da isyan ettiyse de yenildi. 2.Kılıç Arslan'ın yönetimi altına girdi. 2.Kılıç Arslan'ın da ölmeden önce 11 oğlu arasında ülkeyi paylaştırdı. 1192'de Ankara Merkez olmak üzere Kastamonu, Çankırı ve Eskişehir oğlu Muineddin Mesud'a kaldı. Yeniden Kılıç Arslan ölmeden önce başlayan kardeşler mücadelesi, Anadolu Selçuklu Devleti'ni bir süre bunalımlara sürükledi. Ölümünden sonra da kardeşler mücadelesi bir süre devam etti. Rükneddin Süleyman Şah tarafından Muineddin Mesud öldürülünce, 1196'da Konya'ya bağlandı. 1.İzzetlin Keykavus döneminde, Sinop'un zaptı ile Çankırı'nın önemi de arttı.Çankırı'nın en zengin ve refah dönemi l.Alaaddin Keykubal'ın sultanlığı dönemidir. Lalası olan Cemaleddin Ferruh'u Çankırı'ya vali olarak atadı. Kırım'a kadar uzanan ticaret yolu sayesinde Çankırı refah dönemini yaşamıştır. Anadolu'da, Türklerin iskân sahalarının ilklerinden olan Çankırı'da, bugün de aynı ihtişamını koruyan, Taş Mescit adı ile halk tarafından anılan. Vali Cemaleddin Ferruh'un emriyle yaptırılmış olan Şifahane (Hastahane) refah örneklerinden birisidir. Selçuklular döneminden Çankırı'da bir şey kalmamıştır. Şifahane'nin de yalnız Cemaleddin Femhim’in ve ailesinin mezarının yer aldığı taş bina kalmıştır.Selçuklu ve Osmanlılar dönemine ait çok az eser kalmasının sebebi yapılarda taş ve tuğla yerine ormanlık bir bölgede bulunmaları sebebiyle ahşap mimariyi benimsemeleridir. Bunun yanında Çankırı'nın 1. derecede deprem kuşağı üzerinde bulunma sı, yangın gibi felaketlerdir. Cemaleddin Femıh, tarafından yaptırılan Şifahane. tipik Türk-İslâm mimarisinin bir örneğidir. Şifahane'de yer alan kadeh üzerine sarılmış çille yılan motifi, tıp ve eczacılığın simgesi olmuştur. l.Alaaddin Keykubat'ın, tahta geçme hırsı ile dolu olan oğlu 2.Gryaseddin Keybgsrev tarafından zehirlenerek öldürülmesi, iç karışıklıklar, Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilgi, Çankırı gibi tüm Anadolu Türk şehirlerini etkilemiştir. 1243'te uğranılan bu felaketten kısa bir sûre sonra, 1262'de Moğollara karşı, Çankırı çevresinde de bir isyan başlatılmışsa da başarılı olamamıştır. Bu olay özerine Moğollar tarafından tayin edilen Sinop Valisi Muineddin Süleyman Pervane, Çankırı'yı yağmalayarak cezalandırma yolunu tercih edecektir.l.İzzeddin Keykavus döneminde, Hüsameddin Çoban Bey'in Melik-ül ümeralığı, l.Alaaddin Keykubat devrinde de devam elli. Bizanslılar'a ve Kırım'a yapılan seferlere katılan Çobanoğulları hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Yalnız Moğol Valisi Geyhatu'nun saldırısı sırasında Çobanoğulları soyu, Çankırı ve Kastamonu çevresinde bakini bulunmaktaydı. Emir Çoban lakabı ile anılan, Hüsameddin Alp Yülük (Yüriik)'ün oğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan'ın döneminde 1291'de Moğolların hakimiyeti altında bulunduğu sırada Rükneddin Kılıç Arslan. Muzafferüddin Yavlak Arslan'ı kendisine Atabey (Atabeğ) yaparak büküm darlığını ilan etti. Moğollar'ın yardımını gören diğer kardeşi Gıyaseddin Mesud, Rükneddin'e karşı mücadeleye girişti. Mesud mağlup olduysa da, Moğollar tarafından desteklenen Semseddin Yaman Candar'ın kuvvetleri tarafından kurtarıldı. Çobanoğlu Beyi Muzafferüddin de bu çatışmada öldürüldü.Bu başarı üzerine gerek Moğollar ve gerekse Mesud tarafından Şemseddin Yaman Candar'a, Çobanoğulları'nın hakim olduğu topraklar verildi. Böylece Çobanoğulları hakimiyeti sona erdi ve Candaroğulları hakimiyeti Moğollar'a bağlı olarak başladı. Candaroğlu Süleyman Bey; Moğol Beyi Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden faydalanarak bağımsızlığını ilan etmiş, para bastırmıştır(1332).

OSMANLI DÖNEMİNDE ÇANKIRI

Osmanlılarla münasebetleri, Candaroğulları'ndan Kötürüm Beyazıt lakabıyla anılan Celaleddin Beyazıt Bey devridir. Beyazıt Bey, beylik topraklarını oğlu İskender Bey’e vermek istemesi üzerine, babasına karşı isyan eden diğer oğlu Süleyman Paşa, kardeşini öldürdükten sonra, Osmanlı Hükümdarı l.Murad'a sığındı. Murad Bey'den yardım alan Süleyman Paşa, babası Celaleddin Beyazıt Beyi, Kastamonu çevresinde yenerek Sinop'a çekilmek zorunda kaldı. Böylece beylik ikiye ayrıldı ve Çankırı, Kastamonu'ya bağlı olarak Süleyman Paşa'nın idaresine geçti. Osmanlı baskısı ve himayesine dayanamayan Süleyman Paşa; bağımsızlığını ilan etti. Babası bu durumdan istifade etmek için harekete geçti. Osmanlılarla işbirliği yaparak oğlunun hakim olduğu Kastamonu, Tosya, Çankırı ve Ankara'yı geri aldı. l .Murad'la tekrar anlaşan Süleyman Pasa, babasının 1385'de ölümü ile beylik topraklarının tamamına sahip oldu. Önceleri Osmanlı Beyliği ile dostluk ilişkilerini sürdürmekle beraber, daha sonra Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmet'le ittifak yaparak. Yıldırım Beyazıt'a karı faaliyet'e geçti.Yıldırım Beyazıt'ın Anadolu Beylikleri'ni ortadan kaldırması karşısında, endişeye düştü. Bu başkaldırı karşısında Yıldırım Beyazıt tarafından cezalandırıldı ve öldürüldü. Çankırı. Kastamonu ve Tosya yöresi de Osmanlı topraklarına katıldı. Sinop’ta bulunan Süleyman Paşa’nın kardeşi Isfendiyar Bey. 1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt'ın Timur’a yenilmesi üzerine eski topraklarını geri aldı. Şehzadeler mücadelesinde de akıllı bir politika izleyerek taraf tutmadı. Çelebi Mehmet'le de dost geçindi. 1416 Eflak Seferi'ne Çelebi Mehmet'e yardım amacıyla oğlu Kasım Beyle birlikte bir birlik gönderdi. Sefer dönünde Kasım Bey, Çelebi Mehmet'ten Çankırı, Kalecik. Tosya ve Kastamonu'nun kendisine verilmesini istedi. Isfendiyar Bey oğluna verilmesi istenen toprakları, Çelebi Mehmet'e verdi. Çelebi Mehmet, kendisine Isfendiyar Bey tarafından verilmiş olan topraklardan Çankırı, Kalecik, Tosya çevresini Kasım Beye verdi (1417).Çelebi Mehmet'in ölümü üzerine( 1421). Isfendiyar Bey, yeniden oğluna bırakmak zorunda kaldığı toprakları almak üzere harekete geçti. Oğlu Kasım Bey'in elinden Çankırı'yı aldı ise de, 2.Murad Çankırı'yı geri aldı. Bir süre çatışma sürdüyse de 1423'le yapılan andlaşma ile münasebetler dostça sürdürülmeye başladı. 14ITden sonra Çandaroğulları Beyliği'nin. Kasım Bey idaresindeki bölümü Osmanlı Devleti'nin himayesinde bulunmakla beraber, Kastamonu-Sinop bölümü de 1461 tarihinde Fatih Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılacaktır. 1464 tarihinde Kasım Bey'in ölümü ile Çankırı, Tosya ve Kalecik doğrudan Osmanlı topraklarına katılacak, Çankırı Anadolu Eyaletine bağlı bir sancak beyliği olacaktır. Fatih Sultan Mehmet'in torunu olan 2.Beyazıt'ın oğlu Osman Çelebi Çankırı'da Sancak Bey'i olacaktır. Osmanlıların yükselme ve duraklama devrinde, doğu seferlerinde Çankırı menzil yerlerinden biri olacaktır. Yükselme devrinde, ünlü Şeyhülislam Ebussuud Efendi bir süre Çankırı Medreselerinde öğretmenlik yapmıştır. İltizam usulü ile vergilerin toplandığı ve yaya, müsellem gibi askerlerin toplandığı ve eğitildiği Çankırı sancağı, duraklama devrinde bozulan ekonomiden etkilenen sancaklardan birisi oldu. Gerek savaşlar ve gerekse kıtlık senelerinin devamının yanında yolsuzluklarda görülmeye başladı. Hatta Kurşunlu'da rüşvet almak isteyen Tımarlı sipahiler ile halk arasında meydana gelen olay karşısında, tımarlı sipahilerin kaçmak zorunda kaldıkları mahkeme kayıtlarında geçmektedir. 16. Asrın sonlarına doğru tüm Anadolu'da olduğu gibi, Çankırı'da da Suhte isyanı adı ile anılan medrese öğrencilerinin isyanları görüldü. Gönderilen Sancak Beyleri'nin usulsüz vergi toplamaları halkı uzun şiire tedirgin etti. Bu yolsuzluklar 18. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Çankırı 'da son yüzyıl dışında Osmanlı yapısının bulunmayışının sebeplerinden birisi de olaylar arasında tahriplerin sık sık olma sidir. Osmanlılar döneminde, Anadolu Beylerbeyliği'nin 14 sancağından (Vilayet) biri olan Çankırı ili, 1839 Tanzimat Dönemi'nde Kastamonu eyaleti'nin 4 sancağından biri olmuştur. Daha önceki dönemlerde Kütahya ve Amasya'ya bağlı idi. 18.Yüzyıl ortalarında Yozgatlı Çapanoğullarının baskılan halkı bıktıracaktır. Yozgat Mütesellimi iken Çankırı Mutasarrıflığına da sahip olarak gücünü artırmış ve olaylara sebep olmuştur. Osmanlı Devleti'nin Mısır seferiyle meşgul olduğu 1830'larda. Türkmen Kadıkıran lakabıyla anılan Mehmet Efen- dinin isyanı devleti uzun süre uğraştıran olaylardandı. II.Mahmut döneminde Ankara'ya, Tanzimat döneminde önce Yozgat, daha sonra Kastamonu'ya bağı Mutasarrıflık haline getirildi.

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE ÇANKIRI

Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve Milli mücadele dönemlerinde, mücadele alanı dışında olduğu için Çankırı tahribe uğramamıştır. Fakat gerek topraklarının verimsizliği ve ticari faaliyetlerden faydalanamamağının yanında, harbin getirdiği mahrumiyetler Çankırı'yı çok yıpratmıştır. Bu arada merkezi Merzifon'da olan Rum-Pontus eşkıyalarının faaliyetleri, Çankırı iline kadar uzanmıştır. Ilgaz Doruk Mevkii'nde bu eşkıyaların jandarma karakolunu basarak, askerleri şehit etmeleri, halkın tepkisine ve Çankırı'da bulunan azınlık Rum ve Ermeniler Arasında sürtüşmelerin başlamasına sebep olmuştur, İstanbul’un İngilizler tarafından işgali ile Anadolu'ya geçen milli mücadele yanlılarının Ankara'ya gelişleri sırasında yardımcı olan illerden birisi de Çankırı'dır. Anadolu'ya deniz yoluyla İstanbul’dan kaçırılan silah ve cephanelerin savaş alanlarına emniyet içinde naklinde. Çankırı halkının hizmetleri büyüktür. İstiklal Savaşı başlangıcında. Çankırı ilçeleri ile birlikte tamamen harap ve bakımsız bir halde idi. Buna rağmen, hu harple kendilerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmeyi bildiler. Doğrudan doğruya işgal görmediği ve işgal bölgelerinden de oldukça uzak kaldığı için, Çankırı'da Anadolu'nun düşman tarafından işgaline kaşı teşkilatlanmalar ancak. 1920 senesi Nisan ayından sonra başlamıştır. Bu teşkil ali anmalardan birincisi, 5 Mayıs 1920'de kurulan Çankırı Gençler Mahfeli idi. Çankırılı aydınların öncülüğünde kurulan bu teşkilat spor ve müzik gibi dallarda da faaliyet gösterdiği için oldukça geniş bir taban oluşturmuştur. Buna benzer bir diğer teşkilatta, 12 Temmuz l920 tarihinde Çerkeşte, Çerkeş Gençler Mahfeli adı ile kurulmuştur. Bu teşkilat milli mücadele sırasında oldukça yoğun ve etkili faaliyetlerde bu bulunmuştur. Çankırı ve havalisi, Milli mücadele günlerinde, doğrudan işgale uğramadıysa da yoğun askeri faaliyetlere sahne olmuştur. Bu dönemde Çankırı, deniz yoluyla yapılan ulaşım ve taşıma işlerinde de önem kazandı. Deniz yoluyla, İnebolu limanına yelen Osmanlı ordusu subay ve erleri, burada oluşturulan bir ulaştırma teşkilatı tarafından, önce Kastamonu'ya ve ordan da Çankırı yolu ile Ankara'ya, Batı cephesine gönderiliyordu, İstanbul’dan Kuva-i Milliye Teşkilatı tarafından gönderilen silah ve cephanelerin taşıma işlen de aynı yollardan yapılıyordu. Giderek, buradaki lojistik Faaliyetler yoğunlaştırıldı ve 2 Şubat 1921'de Çankırı'da bir Menzil Nokta Komutanlığı kuruldu. Ulaştırma ve taşıma işlerinde bu komutanlık aracılığı ile sürdürülmeğe başlandı.Çankırı'daki bu lojistik faaliyetler, Sakarya Savaşı sırasında daha büyük bir önem kazandı. Nitekim, 25 Ağııstos 1921'de Çankırı'da, bir hafta içinde 1.000 yataklı bir askeri hastane kuruldu. Çevre halkının yardımlarıyla donanımı tamamlanan hastane de cepheden gelen yaralıların bakımı yapılıyordu Çankırı'nın bu işe önayak olması, diğer illerin halkını da harekele geçirdi ve kısa zamanda cephe gerisinde önemli bir lojistik ve sağlık hizmetleri ağı kuruldu İnebolu'dan karaya, çıkarılan cephaneler, kahraman analarımız tarafından kağnı ve omuzlarında taşınmıştır. Büyük bir fedakarlıkla yapılan bu hizmetler, heykel, resim ve paralara yansımıştır. Kurtuluş Savaşının Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur. Dışişleri Bakanı Tehim Rüştü Araş, Milletvekili Necati Bey gibi zatlar tarafından anlatılmıştır. Bilhassa Yanığın Emine Abla isimli Kahraman Türk kadını, evladının örtüsünü mermilerin üzerine sererek, "millet malıdır" diye yağmurdan korumuştur.5 Mart 1912'de Çankırı'da oluşturulan bir Amele Taburu'na. yol ve köprülerin tamir ve bakım isleri yaptırıldı. Kışla ve menzil yapımlarında da kullanılan bu tabur, askerlik çağını geçirenlerden ve sakatlardan oluşuyordu. Tabur, Büyük Taarruz'dan sonra dağıtıldı.

"ATATÜRK VE ÇANKIRI"
Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında Anadolu'nun diğer kentleri gibi, Çankırı ve ilçeleri de tamamen harap ve bakımsız bir halde idi. Yetişmiş insan gücünü Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’nda yitirmişti. buna rağmen İstiklâl Savaşı'nda vatanın kurtarılması için üstüne düşen her görevi genci, ihtiyarı, kadın-erkek demeden büyük bir gayretle yerine getirmiştir. Çankırı insanın, istiklâl Savaşı’nda gösterdiği üstün gayret, kurtarıcının takdirini kazanmıştır, Bu nedenle her fırsatla Çankırı'yı ziyaret etmeyi arzulayan Ulu Önder, kendilini davet için gelen Çankırı heyetine ziyaret edeceğim bildirdi ve bu ziyaret ile Atatürk, Şapka ve Kıyafet inkılâbını, Çankırı'dan başlatmış, Kastamonu ve İnebolu'da ilan etmiştir.

ÇANKIRI'YI ZİYARET
Atatürk Çankırı'ya 23 Ağustos 1925 günü gelmiştir, Geldiği otomobilde Kütahya Mebusu Nuri Conker ve Rize Mebusu Fuat Bulca da vardı. Heyete refakat eden öteki otomobillerde Riyaseti Cumhur Umumi Katibi (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri) Tevfik Bıyıklıoğlu. Başyaver Rusuhi Muzaffer, Muhaliz Kıtası kumandanı İsmail Hakkı Tekçe, Hususi Kalem'den Çankırılı Lütfi ve Mustafa Beyler bu bulunmaktaydı. Atatürk'ün Çankınrılılar tarafından karşılanması ve ağırlanması o sıralar Türk Ocağı Başkanı ve Anadolu Ajansı muhabiri olan Tahsin Nahit Uygur tarafından, kendi gazetesi olan ve o tarihte Çankırı'da yayınlanan Necat Gazetesinde, şöyle anlatıyor: "Kalecikten sonra Çankırı sınırı olan Tüney'in Çandır Hanında Atatürk, Çankırı Mebusları Ziya, Talat Onay, Rıfat, Vali Cemil, Operatör Miralay Refik, Topçu Alay Komutanı Kaymakam (Yar- bay) Osman, Halk Fırkası Reisi Müftü Ata. Belediye Başkanı Cemal, Türkocağı Reisi Talisin Nahit Uygur beylerden oluşan bir heyet tarafından karşılandı." (Sayı: 77. 27.Ağustos. 13-11). Karşılamada bulunan Çankırı Mebusu Ahmed Talay Onay'ın hatıra defterinde şunlar kayıtlıdır: "Otomobilden inen Paşa şapkası elinde olduğu halde teker teker elimizi sıktı. Bizde kalpaklarımızı çıkardık. Vali Bey, Müftü Efendiyi Halk Fırkası Başkanı diye tanıtınca:- Hem müftü, hem parti başkanı nasıl olur? diye sordu, Hepimizi ayrı ayrı süzerken:- Hani sizin şapkanız? dedi. Hepimiz bu som karşısında şaşırmıştık... – Başınızda şapkayla buyuracağınızı bilseydik bizde birer şapka tedarik ederdik, dedim. Karşılama heyetinde bulunan Tahsin Nahit Uygur, İstanbul’dan bir şapka gelindiğini ve Atatürk'ü Çankırı sırasında heyetin diğer üyeleri ile birlikte karşılarken kendisinin şapkalı olduğunu ve bunun için Atatürk'ün özellikle Çankırı milletvekillerine bu soruyu sorduğunu, Kastamonulu Gazeteci Aziz Demircioğlu'na anlatmıştır. Bu da gösteriyor ki. Şapka İnkılâbı ismen ve fiilen. Çankırı'da başlatılmıştır. Nitekim, irticalen de olsa Atatürk, Çankırı mebuslarını, şapkalı olmadıkları için sorguya çekmiştir. Yani kendisiyle birlikte onların da şapka giymiş olmaları gerekliğini vurgulamıştır.

ATATÜRK ÇANKIRI'DA
Necat Gazetesi'nde olayı anlatan haber öyle devam ediyor: "Hoşgeldinizden sonra birlikte Çankırı'ya hareket edildi. Yol üstündeki köyler, sınırlarında kurban keserek Gazi'yi karşıladı ve uğurladılar. Alafranga saatle 12:00 sıralarında Çankırı'ya varıldı. Kışla civarında. Topçu Alayı tarafından yapılan zafer lakından başlayarak. Millet Bahçesi civarındaki köprü başına, Hükümet Konağı önündeki büyük yol üzerine ve Belediye civarına olmak üzere dört zafer yapılmış, çok güzel biçimde süslenmişti.Gazi şehre girmeden önce, birinci takın sağ tarafına kız ve erkek okul öğrencileri, sol tarafına toplan koşulu olduğu halde 8.Alayın subay ve erleri, millet bahçesi civarındaki zafer takından, hükümet civarındaki, üçüncü zafer takına kadar ellerinde bayraklar, milli kıyafetleri ile esnaf demekleri mensupları, üçüncü takdan dördüncüsüne kadar da lakın iki tarafına memurlar ve halk dizilmiştir. Önde büyük kurtarıcı'nın otomobili, arkasından diğerlerinin görünmesi üzerine, kışla civarına geldiklerinde verilen işaret ile kaleden top atıflarına başlandı. Gazi birinci lakın önünde otomobilden inerek, selam duruşunda olan asker ve öğrencilere iltifat elti. O sırada iki kurban kesildi. Kız okulu öğrencisi olan Vali Cemil Beyin kızı Mualla tarafından kendisine bir buket verildi ve hoş geldiniz. denildi. Millet bahçesi köprüsünden geçirilirken arıcılık istasyonunda bulunan yüzlerce bayan "vatan babası, yetimler atası , sefa geldiniz" diyerek Gazi'yi devamlı alkışladılar. Öğrenciler de çiçek serptiler. Birinci taktan sonra her takın önünde de ikişer kurban kesildi. Hükümet Konağı'ndan Belediye'ye kadar halılar serildi. Tüm resmi ve özel binalar süslenmişti. Halkın gösterdiği içten sevgi gösterileri arasında doğruca Belediye'ye giden Gazi, burada çay içerek hoş geldine gelenleri kabul elli, hepsinin ayrı ayrı hatırını sordu. Kısa bir dinlendikten sonra halkın gösterdiği yakılıktan dolayı Belediye Baskınına teşekkür etti ve Belediyece verilen ziyafette bulunmak üzere Kız Ortaokulu'na gitti. Ziyafetin bitiminde okul içinde önceden hazırlananı bir odada dinlendikten sonra Kastamonu'ya hareket etli. Topçu Alayı, okullar ve halk tarafından şehir dışına kadar uğurlandı. Vali Cemal, Milletvekillerinden Ziya, Talat, Rıfat, Operatör Rıfkı Alay Komutanı Osman, Belediye Başkanı Cemal ve Tüccarlardan Zincircizade İsmail Bey’ler Gazi’yi Kastamonu'ya kadar uğurlamak üzere beraberinde gittiler.Ilgaz Kasabası halkı ile civar köylüler kasaba yakınındaki İnköy Hanı'na kadar gelerek Atatürk'ü karşıladılar, kurbanlar kestiler ve uğurladılar. Gazi'nin Çankırı'ya gelişi üzerine Çerkeş Belediyesi'ne çekilen ve kendisini Çerkeş İlçesi'ne davet eden telgrafa Mustafa Kemal Paşa, içten teşekkürlerini bildirerek gelemeyeceği şeklinde cevap verdi. Atatürk'ü Ilgaz Derbent’te Kastamonu heyeti karşıladı.

KASTAMONU'DAN ÇANKIRI'YA DÖNÜŞ
Atatürk'ün, Kastamonu ve İnebolu'yu ziyaretinden sonra Çankırı'ya gelişi, 3 Eylül 1923 tarihli "Nejat Gazetesinde şöyle kaydedilmiştir: " Gazi, saat 18:30 sularında Çankırı'ya geldi. Başta Topçu Alayı olmak üzere öğrenciler, memurlar, tüm esnaf, kadın, çocuk kendisini karşıladılar. Esnafın elerinde sanatları yazılı bayraklar vardı. Çiftçiler ise kırmızı-beyaz kurdeleler ve başaklarla süslü bir kağnı arabası hazırlamışlardı. Tüm halkın başı açıktı Gazi -Zahmet ettiniz, teşekkür ederim. iyi misiniz?. iltifatları ile halkı sevince boğdu. Kağnı arabasının hizasına gelince çiticilerden dava takipçisi İsmail Efendi:-Paşamız. Çankırı çiftçileri adına hoş geldiniz, derim. Doğru yolu göstermeniz, sayesinde şu kağnı ile düşmanların otomobilli, tanklı ordularına galip geldik. Çankırı çiftçileri, eskiden ürettiklerinin yarısını Aşar vergisine, kalan yarısını da kendilerine çalan mültezimlerden ve âşâr vergisinden kendilerini kurtardığınız için size sonsuz teşekkürlerini sunuyorlar, diye bir konuşma yaptı. Gazi:-Aşar kalktığı halde, uygulamada vardır diyenler var, doğrumudur, böyle bir şey var mıdır? diye sorunca;-Hayır, katiyen Paşam, cevabını verdiler.Gazi şehre girişinde top atışları ile selâmlandı.O gece Atatürk. Çankırı Ortaokul binasında hazırlanan özel odada kaldı. Ertesi sabah (Eylül 1923) saat 9:30'da Ankara'ya gitmek üzere, halkın yine coşkun sevgi ve saygı gösterileri arasında Çankırı'dan ayrıldı.

ÇANKIRI KONUŞMALARI
Konuşma Atatürk Çankırı'da kaldığı süre içinde mesaj taşıyan konuşmalar yapmıştır. Bunlardan ilki Kastamonu dönüşümle dinlenmek üzere gittiği Hükümet konağında, Çorum Mebusu İsmail Kemal Bey’in başkanlığındaki İskilip heyetini kabulde yaptığı konuşmadır . Atatürk Heyeti serpus (şapka) ve kıyafet hakkında şunları söylemiştir:"
-Kıyafetin medeni bir şekle dönüşmesi için kanun gerekmez karar verir, millet yapar. Yalnız bir Diyanet işleri Başkanlığı ve Diyanete mensup müftü, imam hatipleri vardır. Bu sınıfa ait kıyafetleri tanırız- Diyanet içlerinde görevli olmayıp da hariçte kalanların aynı kıyafetleri giymeleri doğru değildir. Bunu hiç kimse tanımaz ve kabul etmez. Bizlerde medeni kıyafetin bütün ayrıntılarını kabul ettik. Memurlar ve Milletvekilleri bunu gereği kadar uygulayarak halka rehber olmaktadırlar. Tekkeler de derhal kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti her konuda halka yol gösterecek kudretedir. Hiç birimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz. Bizler uygarlıktan, ilim ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka birşey tanımayız Tekkelerin amacı halkı kendinden geçirmek ve aptallaştırmaktır. Halbuki halk kendinden geçmek istememektedir. Tekkeler basit bir gibi görülebilir, fakat önemleri vardır. Biz dünya ailesi içinde medeniyiz. Her işte medeniyetin gereğini uygulayacağız.” II.Konuşma Atatürk, kalması için hatırlanan ortaokul binasına giderken Çankırılılar adına Hükümet konağı kapısında Tahsin Nahit Uygur'un yaptığı konuşmaya mukabele ve Çankırılılara hitaben şöyle konuşmuştur: "-Sevgili kardeşler! Beni hislendirmek ve heyecanlandırmak için ne güzel bir kardeşi aracı ettiniz. Buradaki isabetinizi tebrik ederim. Çok derin, çok samimi duygularınıza teşekkür ederim. Beni çok sevdiğinizi bana çok güvendiğinizi, işaret ettiğim hedeflere bütün varlığınızla yürüyeceğinizi söylüyorsunuz, benim buna verebileceğim cevap şudur ki; Ben bu güven ve saygıya hak kazanarak başarılar göstermişsem, o da sizlerin yardımı ile olmuştur. Güveninize yüreklen inanarak, milli görevimde muhtaç olduğum gücü ve yetkiyi sizden alıyor, sizden buluyorum. Bahtiyarlığımı Çankırı'nın sevgili halkının karşısında yüksek sesle ifade ediyorum.III. Konuşma

ÇANKIRILIYI TARİF

Çankırı Mebusu Ahmet Talat Onay, hatıralarında. Atatürk'ün kaldığı ortaokul'da akşam yemekle aralarında geçen kısa konuşmayı şöyle anlatır:"-Paşam, bu kadar seyahatte bulundunuz, her gittiğiniz yerde bir hususiyet görmüşsünüzdür. Çankırı'da ne gördünüz?" diye sorunca, o büyük adam hiç düşünmeksizin :-İncelikli..Cevabını verdi, fakat bizim merakla yüzüne baktığımızı görünce de:"-Kastamonu'da benim için İstanbul’dan mobilya getirmişler, halbuki ben kuru bir sandalyede oturabilirdim.İnebolu'dan da banyo tenekesi getirmişler. Termosifonu yok. Onların denizden ulaşımları var. Sizin ise denize ve trene mesafeniz yüzyirmi-yüzelli km'dir. Bir yolcu için en büyük ikramın banyo olduğunu düşünmüşsünüz. Kırık dökük araçlarla bunu hazırlamaya muvaffak olmuşsunuz. Bu ikram bana beş bin liralık mobilya ikramından daha iyi geldi. Bir de yatak odası vardı. Bir saraya yakışacak şekilde tertip olunmuş. Çok cazip ve dikkati calip buldum."
Anma Törenleri  Festival her yıl, 23-24 Ağustos günleri; "Atatürk'ün Çankırı'ya gelişi ve Karatekin Şenlikleri" olarak kutlanmaktadır. Çok öncelerden başlayan kutlama törenlerinde zaman zaman 1980’lerden sonra aksamalar görülmüştür. Anma töreni, bazen festival halinde kutlanmaya devam edilmektedir. Festival şeklinde geniş boyutlu şenlik ve kutlamalar yapıldığında organizeyi Çankırı Valiliği ve Çankırı Belediye Başkanlığı üstlenerek yürütmektedirler. Kutlama törenleri, kültürel, folklor ve sanatla birlikle şenlikleri de kapsayan geniş programların icra edildiği müstesna günler yaşanmaktadır. Şenliklere yurt içinden ve yurt dışından çeşitli ekipler de davet edilerek, gittikçe milletler arası hüviyet kazandırılmaya çalışılmış fakat 1990'lı yıllardan sonra zaman zaman kesintiye uğrayarak devam ettirilmiş ve devam ettirilmektedir.

Çankırı Tarihçesi Gazeteci-Yazar Bahattin AYHAN'ın "Çankırı ve İlçeleri"adlı kitabından alınmıştır.